KUMPANYA TİYATROSU
EVEREST MY LORD, 1. ve 2. PERDE (1997)
Yazan: Sevim Burak
Konsept: Naz Erayda ve Bülent Erkmen
Yönetmen: Naz Erayda
Müzik: Babür Tongur
Koreografi: Geyvan Mc Millen
Teknik koordinasyon: Volkan Duran
Oyuncular: Bilge Arat, Burhan Ökmen, Cenk Telimen, Kerem Kurdoğlu, Nadi Güler, Neslihan Yurtsever, Övül Avkıran, Sanem Oktar Erdoğan
Konu:
Bir yazarın yazdıklarını “yeniden okuma” çalışması olan bu oyunda, metnin parçalı yapısı doğrultusunda yeniden kurgulanan yazı, film, ses, ışık ve oyun parçalarının görsel-düşünsel ilişkileri aranmaktadır. Yazarın yazdıklarından çıkan bu oyun sonrasında, izleyicinin yeniden yazılana dönmesi, yazılanı “yeniden okuması”, izleyicinin yeniden okur olması, yeni bir okura dönüşmesi amaçlanıyordu.
Katıldığı Festivaller:
Sevim Burak’ın “EVEREST MY LORD – Roman 3 Perde” başlıklı metninin birinci ve ikinci perdeleri 9. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali için oyunlaştırıldı.
BASINDAN SEÇMELER:
Ben de Everest My Lord’u Cihangir Parkı’nda seyrederken bir sahnenin ortasında mide krampı geçirmiştim. O ara biraz geri çekildim, bir taşın üzerine oturdum. Çünkü katılmadığım bir yaklaşımdı o bölüm, dil biraz itilmişti orada. Gidebilirdim ya da tekrar dönebilirdim oyuna, dönmeyi tercih ettim. “Sen bana böyle oyunlar gösteremezsin” demek küstahça bir tutum. O zaman konvansiyonel olanın alanında kalalım, ama böyle bir durumda hiçbir yaratıcılığa hayat hakkı kalmaz.
Orhan Alkaya, Negatif Dergisi, 1998
Türk Tiyatrosu’na yepyeni bir soluk getiren, devletten bağımsız genç tiyatro gruplarından Kumpanya’nın prodüksiyonu Everest My Lord çarpıcı güzellikte bir multimedya çalışması. Hayatına intihar ederek son veren, Türk Edebiyatı’nda modernizmin öncü ismi Sevim Burak’ın 1984 yılında yazdığı kitabının ismi Everest My Lord: İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar. Lord Everest’in ev hayatını anlatan metin son kurgusu seyirciye bırakılacak şekilde parçalar halinde sahneye adapte edilmiş. Minimalist metnin odak noktası eve ait detaylar. Hayatın anlatımı, ev eşyalarının listesi, fiilden türetilen isimler, fiil çekimleri, alfabenin harfleri, bir tiyatro oyunu için şüpheli malzeme gibi görünen kelime oyunlarıyla gerçekleşiyor. Fakat yönetmen bütün bu malzemeden son derece parlak ve hafızalardan silinmeyecek bir prodüksiyon çıkarmış. Sahnenin kıpırtısızlığındaki zarafet ve koral etkinin, kaydedilmiş sesin üzerine konuşan gerçek seslerle yarattığı dilsel güzellik seyirciyi adete hipnotize ediyor. Prodüksiyon , geçtiğimiz yılki festivalde Persephone’si ile ilgi toplayan Robert Wilson burcundaymış gibi görünüyordu, fakat Wilson’un ve hatta Jenifer Tipton’un çalışmalarında bile nadiren bu kadar zarif bir ışıklandırma gördüm. Son olarak, tabii bir de sesler vardı. Tek tek her bir vurgunun hakkı verilerek konuşulan – bu yüzden de bir yabancı için anlaşılması güç olan – Türkçe, konuşma dili olarak , belki de duyduğum en güzel dillerden biri. Bu koral konuşma kulağa müzik gibi geliyordu.
Elinor Fuchs, American Theatre Dergisi, 1997