Türkiye’nin yeni fantastik roman yazarı

Cenk Telimen

Cenk Telimen’i bazı tiyatro severler Türk tiyatro tarihinin önemli kilometre taşlarından biri olan Tiyatro Kumpanya’da oyuncu olarak yer aldığı oyunlardan, bazı sinema severler de sinema eleştirilerinden hatırlarlar. Kitap Cenk Telimen’in yeni alanı. Khermedialı isimli bir seri yazdı. Kristal Bedenin Sırrı, Alacalar Yükseliyor, Kehanet Savaşçıları. Zor bir alana adım attı. Son dönemde rekabetin çok olduğu, sinemanın, daha doğrusu görselliğin her şeyin önüne geçtiği bir alanda ve dönemde “Fantastik Edebiyat” ı seçti ve Khermedialı serisini yazdı.

Hadi gelin, Cenk’ten dinleyelim. Khermedialı’da Arek’in gizeminin ipuçlarını yakalamaya çalışalım.

Kitabın kadar fantastik olmayacak, biraz klasik giriş yapalım Cenk. Bugüne kadar neler yaptın? Roman yazmayı neden istedin?

Üniversite yıllarından itibaren hep tiyatronun içinde oldum. Benim için 1994 yılı bir dönüm noktası oldu ve Kumpanya Tiyatrosu’na katıldım. 10 sene süren oyunculuk geçmişimde, sezon haricinde de farklı oyunlarla İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nde ve çeşitli yurtiçi festivallerinde oynadım. Yurtdışı festivallerinde ülkemi temsil ettim. Ancak iş hayatına atılınca aktif olarak oyunculuğu bırakmak zorunda kaldım. Üretmek hayatımın ayrılmaz bir parçası olunca Radyo, Televizyon ve Sinema üzerine Master’ımı tamamladıktan sonra film eleştirilerine başladım. Artık kendim için bir şey yapma zamanı gelmişti ve bu roman serisini kaleme aldım.

Seni bu konuda tetikleyen ne oldu?

Babam arkadaşları arasında çok sevilen esprili bir adamdı. Vefat edinceye kadar en büyük hayali şakalarını, fıkralarını, kısa komik hikâyelerini toparlayarak bir televizyon kanalında yayınlanmak üzere vermekti. Onu defalarca yazmaya ve bir dosya hazırlamaya ikna etmeye çalışsam da bir türlü başaramadım. Sonra dönüp kendime baktım ve anlatmak istediğim hikâyelerle dolu olduğumu gördüm. O zaman karar aldım ve kitabıma istikrarlı bir şekilde ağırlık verdim.

Neden “Khermedialı”?

Aslında kitaba isim verirken çok düşündüm. Kitabın içinde kaybolmuş bir medeniyet üzerine oluşturulmuş bir gizem var. Kehanet burada önemli bir yer tutuyor. Hem de tuhaf çelişkilerin de merkezine oturuyor. O yüzden bu ismi sevdim. Fantastik kitapların çocuk kitabı olduğuna ilişkin ülkemizde genel bir algı var. Kitabın hedef kitlesi teenagers olarak nitelenen 13 – 19 yaş arası ve fantastik edebiyat ve filmlerden hoşlanan tüm genç yetişkinler.

Kitapta senden neler var?

Khermedialı’nın doğa üstü yetenekleri kadar başında bir laneti de var. Rekabet, hırs, lider olma denen bir lanet. Bu hepimizin başında olduğuna göre sadece ben değil herkes Khermedialı olabilir. Ama onun yeteneklerine sahip olmak ister miydim diye sorarsan yanıtım koca bir evet olur. Kitapta benden en başta hayal gücüm ve mantığımın eş zamanlı hareket etmesi var. Günümüzde artık okurun ana karakterle özdeşleşmesi gerekmiyor. Onun ilgisini yakalayacak başka yöntemler bulunması lazım. Sosyal medya her şeyi değiştirdi. Edebiyatı bile… Duygularını düşüncelerini 150 karaktere sığdırmayı başaran bir nesil var ve yenileri geliyor. Onları yakalayabilmeniz için hele bir de fantastik bir roman ile karşılarına çıkıyorsanız, temponuzu hiç düşürmemeli ve akılcı davranmalısınız. İşte bu yüzden kitabın dili, hayal gücü ve mantık bir arada kullanılarak popüler ve derli toplu olmak zorunda.

Kitabı hazırlarken kimlerden destek aldın?

Türkiye’de editörlük kavramı yurtdışındakinden farklı. Yurtdışında kitabın tüm yazım sürecinde editörler yazarın yanında yer alıyor. Birkaç bölüm yazmış bile olsanız yayıncınız size yatırım yapabiliyor. Aslında ilk kitaplarını yazan kişiler güçlü bir çevreye sahip değilse orada da durum pek farklı değil ve yayıncıların kapılarını tek tek çalarak şanslarını deniyorlar. O yüzden ilk kitaplarda en büyük destekçileriniz arkadaşlarınız oluyor. Bu fırsatla yazım sonrasında bana destek olan Nurcan Kaptana, Derya Önder, Ömer Emeklier, Ekin Kavukçuoğlu Özgülşen, Pınar Kınayyiğit, Ali Kapkın, Bilge Arat, Fügen Sinan ve Alev Tolga’ya teşekkür etmek isterim.

Khermedialı’yı okuyanlar ne bulacaklar?

Dünyada trendler değişti. Şu an düşmüş melekler, ejderhalar, büyücüler, cadılar, vampirler, tanrılar ve yarı tanrılar üzerine çok kitap üretiliyor. Sinemada ise ahtapot kollu uzaylılar almış başını gidiyor. Doğaüstü güçler ise sinemanın görselliği ile iyice kontrolden çıkmış durumda.

Fantastik kitap okurları, fantastik film izleyenlere oranla daha zor ikna oluyor ve daha seçiciler. Sevdikleri yazarlara, izleyicilere oranla daha sadıklar ve daha sabırsızlar. Yıllardır bir okur – izler olarak bir yazarın kaleminden ya da bir sinemasının elinden çıkan eserlerde yarattıkları dünyanın kurallarını doğru koymalarını, bunun içinde doğru hareket etmelerini, inandırıcı olmalarını bekledim.

Kitabımı yazarken de bunlardan taviz vermemeye çalıştım. Kitabın bir kısmı Türkiye’de önemli bir kısmı da New York ve Miami de geçiyor. Fantastik öğeleri, polisiye bir hikâyenin içine yerleştirdim. Merak duygusunu sürekli ön planda tutmaya çalıştım.

Yeri gelmişken kitabının konusundan da bahsedelim istersen.

İlk kitabın konusu şöyle: Ailesinin alelacele bir seyahate çıkmasıyla Arek’in dünyası allak bullak olur. Geçen yıllarla terkedilmişliğe alışır. Sakin ve tek düze yaşantısı, boğulmak üzere olan Melisa’yı kurtarırken bazı doğaüstü yeteneklerinin olduğunu fark etmesiyle değişir.

Bundan sonra birlikte Arek’in ailesinin esrarengiz akıbetini çözmeye çalışırlarken, kendilerini Bronx cinayet masası detektiflerinden Samuel Shovel’ın soruşturmasının ortasında bulurlar. Hırsı ve merakıyla saplantı haline getirdiği kristalleşmiş bedenin gizemini çözmeye çalışan Samuel, esrarengiz kişilerin hedefi haline gelir. Bu zorlu macerada Arek doğaüstü güçlerinin sınırlarını keşfederken yaşadıkları onu ailesiyle ilgili sırlara götürür.

Okur, Arek ve Samuel’in kesişen yollarında birbirlerine yeterince dürüst davranıp, hayatta kalmayı başarabilecekler mi sorusuna yanıt bulacak.

Serinin ikinci halkası Alacalar Yükseliyor. Arek hayatını yoluna koymaya hazırlanırken, beklenmedik gelişmelerle tekrar kendini maceranın içinde bulur. Bu sefer Amerika’yı bir uçtan diğer uca kat ederek komiteye karşı yeni yol arkadaşları bulması gerekir. Sıra dışı yeteneklere sahip bu gençleri yani Alacaları ikna etmek sandığı kadar kolay olmayacaktır. Bu zorlu yolculukta yine karşısına sürprizlerle dolu tehlikeler çıkar. Kime güvenebileceğini bilmediği bu süreçte, geçmişinin getirdiği karmaşayla da mücadele etmek zorunda kalır. Serinin ikinci halkasında daha çok macera ve daha çok heyecan okuyucu ile buluşuyor.

Seri Kehanet Savaşçıları ile final yapıyor. Arek ve Alacalar korkunç bir tuzağa düşerler. Kilitli kapıların ardında şüphe ve intikam duygusuyla bilenen dostluklar, kopma noktasına gelir. Karşılarında tek bir düşman değil, amaçları farklı birçok düşman vardır. Maddeyi telekineziyle kontrol edenlerin dünyasında, kehanetin etrafında ve karşısında birleşenlerin arasında bir var olma savaşı kopmak üzeredir.

Doğaüstü güçler derken biraz daha ipucu verebilir misin?

Aslında Khermedialıların hiçbir özellikleri yok. Ta ki ne zaman iki Khermedialı anne baba olur. O zaman bir olasılık doğar. İlk çocuğa ait bir özellik belirmek üzeredir. Doğar doğmaz da belli değildir yetenekleri. Erken yaşlarda da belirebilir, geç yaşlara kadar kendini göstermeyebilir. Ama ikinci çocukta bir yetenek gelişmez.

Su, insan tabiatının temel öğesi… Hikâyenin başlangıcı olarak sıvıları seçerek bugüne kadar yazılanları, filme çekilenleri bir adım öteye taşımaya çalıştım. Sıvıları kontrol etmeye ilişkin olasılıkları düşünerek olabileceklere yeni bir boyut kazandırmaya gayret gösterdim. Çünkü su ile ilgili ilk efsaneler denizler tanrısı Poseidon’a kadar uzanıyor. Yani işim hayli zordu. Ben de romanda buna ilişkin fanteziyi katman katman geliştirdim. İkinci kitapta daha nadir bulunan Hanikleri tanıtıyorum. Hem havayı, hem sıvıları kontrol edebiliyorlar. Socekler ise dünyada sadece bir iki Khermedialı’da gelişen bir yeteneğe sahipler hem havayı, hem sıvıları, hem de katı maddeleri kontrol edebiliyorlar.

Nasıl kurguladığımı artık okuyucuyu Khermedialı evrenine davet ediyorum. Okurlarsa öğrenirler.

Yeni Su Bükücüler geliyor yani?

Kesinlikle hayır. Su Bükücü kavramı Son Hava Bükücü Avatar ile yerleşti. Bence orada su bükücüler havayı bükerek suyu kontrol ediyorlardı. Görsellik süper ama seçilen kavramlar karşısında uygulamaları karışık. Biraz evvel bahsettiğim kuralları doğru koyma ile ilgili tercih burada karışmış gibi gözüküyor. Oradaki suyun bükülme görseli 1989 yapımı Abyss filmine kadar uzanıyor, belki daha da eski. Kanımca havayı kontrol etmeden suyun havada asılı kalmasını sağlamak mümkün değil. Hem de su bükücülerin havayı bükemediğini gayet iyi biliyoruz. Peki nasıl olabilirdi diye soruyorsanız o zaman buyurun kitabımı okuyun.

Fantastik edebiyatta kimlerin başarılı olduğunu düşünüyorsun, kimleri okuyorsun?

Ben günümüzde geçen hikâyeleri daha ilgi çekici buluyorum açıkçası. O yüzden Harry Potter serisiyle J.K. Rowling’in, Üçüncü kitap dışında Açlık Oyunları’nın ilk iki kitabı ile Suzanne Collins’in, Percy Jackson ve Olimposlular serisiyle Rick Riordan’ın bunu çok iyi başardıklarını düşünüyorum. Rick Riordan, Percy Jackson serisinde Percy Jackson’ın şimşeği çalınan göklerin tanrısı Zeus’un tehtidi altında olduğu için uçağa bile binmekten çekindiğini çok iyi gerekçelendirmiş. Ancak filmini izlediğinizde Percy Jackson’ın New York semalarında vızır vızır uçtuğunu görüyoruz. Bu tip özellikle seri olan kitapların sinema uyarlamalarında sırf görsellik için orijinaline sadık kalınmamasının esere ve devamlılığına zarar verdiğini, okurun filme tepki duymasına neden olduğunu düşünüyorum.

Fantastik edebiyat Türkiye’de gelişmeye devam ediyor. O yüzden öne çıkan isimler sayamıyorum ama genel olarak değerlendirirsek Türk yazarlardan Ahmet Ümit’in hayranı olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

Röportaj: EMEL KUTLUCA