KUMPANYA TİYATROSU
Sahte Kimlikler 5B
Yazan: Kerem Kurdoğlu
Yöneten: Kerem Kurdoğlu
Çevre Düzeni: Naz Erayda
Oyuncular: Bilge Arat, Cenk Telimen, Kerem Kurdoğlu, Özden Çiftçi, Suna Suner
Konu:
Birbirlerine kimliklerini “ifşa eden”, kendilerini birbirlerine tanıştıran dört kişi. Sürekli değişen/ değiştirilen kimlikler, başka kişiler olarak yeniden karşılaşan aynı kişiler, sürekli yer değiştiren hayatlar. Sıradan insanın gündelik kimlik problemiyle, bir insanın gerçek kimliğinin ne olduğuna ilişkin felsefi sorular arasında eğlenceli bağlantılar. Koreografinin, bedensel kodlar yoluyla, mizansenin yerini aldığı bir hareket anlayışıyla Sahte Kimlikler, absürd tiyatro, fars, polisiye ve müzikal geleneklerinden beslenen çağdaş bir gösteridir.
Katıldığı Festivaller:
12. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali
Basından Seçmeler:
Kapı çalındığında, önümüze başka alternatifler sunulmadığı sürece, sanırım her seferinde “Kim o?” demeyi sürdüreceğiz. Tıpkı kapının ardındakinin kendinden emin bir tavırla “Benim!” diyeceği gibi… Bu kez kapıyı çalan biri değil, bir kaç oyun kişisinden oluşan alternatif bir tiyatro topluluğu… İstifimizi bozmadan “Kim bunlar?” diyor ve anahtar deliğinden onları gözetlemeye başlıyoruz… Bize sundukları oyun “Sahte Kimlikler 5 (Asrın Entrikası)” adını taşıyor. Eli yüzü düzgün, seyir zevki yüksek, eğlenceli, matrak mı matrak bir oyun bu. Oyunun kendi kendini yok etmesi 1 saat 15 dakika sürüyor ama, izlediğinize değiyor doğrusu. Oyun boyunca kim olduklarının hiçbir şekilde farkında olamayan oyun kişileri gerçek kimliklerine ulaşma uğruna inanılmaz bir yolculuğa çıkıyorlar. Yolculuğu asıl ilginç, hatta eğlenceli kıllan şey, sahne üzerinde fizik kuralına bağlı kalınmaksızın kurulan ve kılıktan kılığa giren hiperelastik mekân tasvirleri. Öyle ki, oradan oraya sıçrayan oyun kişileri her türlü boyuttan arındırılmış iç ve dış mekân geçişleriyle kafanızı allak bullak ediyorlar. Aynı anda hem orada hem de burada buluveriyorsunuz kendinizi. Oysa daha biraz önce şurada olduğunuza dair yemin bile edebilirsiniz. Sanırım bütün bunlar, kimlik arayışının simgesel bir düzlemde karmaşık bir gösterimi olsa gerek. Ya da en azından, diğer izleyiciler gibi bana da öyle geliyor.
Oyun kurgusu içerisinde müziğin önemli bir işlevi var. Dekor bazında yerden iki metre tavana sıçramış ve orada asılı kalmış müzisyen oyuncu, yerde devinip duran diğer dört oyuncuyu yaptığı müzikle yönlendiriyor adeta. O, kimlik arayışı içerisinde çaresizce kıvranan yerdekilerin içsel boşalımlarının simgesel düzlemde bir gösterimi mi, yoksa görünmez ipleriyle onları parmağında oynatan ve her halûkarda onlarla alay eden bir süper kahraman mı? Belki de oyunun kimlik sorunu yaşamayan tek ve asıl karakteri o…
Size tavsiyem, eğer kabul ederseniz, oyunu bizzat gidip yerinde tetkik etmeniz, Kerem Kurdoğlu ve görev arkadaşlarının önünüze sunduğu kimlik sorunsalını kanlı canlı yaşamanız. Bu size oyun gibi gelebilir ama daha en başında (nebula) size gösterilen koltuğa oturtulduğunuzda fişlendiğinizi anlayacak, tek ve mutlak hakimin “sistem” olduğunu kabul edeceksiniz… Her şeye rağmen gidin ve eğlenmenize bakın.
Kenan Başar / Milliyet Gazetesi
KumPanYa, sezona Kerem Kurdoğlu’nun yönettiği yeni bir oyunla devam ediyor: “Sahte Kimlikler 5” (Asrın Entrikası). Ümit Ünal ve Kerem Kurdoğlu’nun birlikte yazdığı oyunda Murat Daltaban, Özden Çiftçi, Aslı Öngören, Kerem Kurdoğlu, Suna Suner rol alıyorlar. Oyunun koreografisi Övül Avkıran, sahne ve kostüm tasarımı ise Naz Erayda’ya ait.
Oyun, bir yer göstericinin, herkes yerlerine oturduktan sonra bir boy aynasının karşısına geçip “Anne. Bugün, tıpkı diğer günler gibi, başarıyla gizlenmeye devam ettim. Herkes beni sıradan bir yer gösterici sanıyor.” demesiyle başlıyor. Dört kişi sürekli değişen kimliklerini birbirlerine tanıtmaya çalışıyorlar. Kendileri bile bilmiyorlar kim olduklarını. Üstelik sahnenin üstünde -bir üst sahnede- beşinci bir kimlik, Ses Tanrıçası, tekstte var olmadığı halde eşlik ediyor oyuna.
Yönetmen Kurdoğlu, Ses Tanrıçası’nın son iki haftada ortaya çıktığını söylüyor ve aslında oyunun parçalarının toplanmasının neredeyse sahnelenmeye başladığı şu günlere rastladığını:
“İşçiliğin çoğu ekibe ait. Buna ses tanrıçası Suna Suner de dahil. Suna, oyunda gerekli ne kadar efekt varsa bunları üstlenerek, bu oyuna paralel giden bir başka oyun gibi adeta, bir sahne yarattı.”
Kurdoğlu, aslında hangi zamanda, nerede ve kimlerle ortaya çıktığı belli olmayan bu oyunu, sadece sahnelerken değil, yazarken de alışılmışın dışında bir yol izlemiş:
“Benim bir oyun metni yazmamda bile alışılmışın dışında bir mantık var. Yani ben oyun yazıp onu sahnelemiyorum. İlk önce bir gösteri tasarlıyorum. Ondan sonra, onun gerektirdiği metni yazıyorum. Böylece tekst de bütün diğer öğelerden biri haline geliyor. Merkezde olmaktan çıkıyor. Merkeze, gösterinin konsepti oturuyor. Bu projede de ilk önce, hangi düşünceyi nasıl bir üslupla tartışmak istediğime karar verdim. Kendimi hep aynı yazara mahkum edilmiş bir yönetmen gibi hissediyordum. Bu tıkanıklığı aşmak için başka bir yazarla çalışmaya karar verdim. KumPanYa’nın genellikle kullandığı üslubun karşı tarafında, daha doğalcı bir üsluba sahip olan Ümit Ünal’la çalışmaya karar verdim. Bu çatışmanın getireceği durum beni umutlandırdı. Konu da, ‘gerçek biz neyiz?’idi.
Oyunun felsefi bir sorudan yola çıkması, izleyiciyi anlam yoğunluğunda boğmasın diye, kurguya ağırlık vermiş Kurdoğlu:
“İçerikle ilgili olarak, diğer projelerimden önemli bir farkı var bu oyunun. Kafamızdaki asıl teorik tartışma, replikler düzeyinde, oyunda karşımıza çıkmıyor. Kurguya indirilmiş olarak görüyor bunu izleyici. Bu oyunda en önemli şey kurgu. Diyalogdan belki de daha önemli. Diyalogların o kurguyu ortaya çıkarması, hem de fazla anlam yüküyle tahrip etmesini engellemesi önemli.”
Elif Korap / Milliyet Gazetesi